- 1.Beyin Temelli Eğitim 1 – İkiyanlı Etkinlikler Oluşturmak
- 2.Beyin Temelli Eğitim 2 – Nörokimyasallar ve Öğrenme
- 3.Beyin Temelli Eğitim – Yenidoğan Refleksleri
- 4.Beyin Gelişimi için Ayaklara Özgürlük
- 5.Beyin Temelli Eğitim- Sağ Beyin ve Dil Gelişimi
- 6.Beyin Temelli Eğitim – Otizm ve Spor
Erişkin insan beyninde 100 milyar kadar nöron vardır. Nöronlar, üzerinden akan elektriksel sinyaller aracılığı ile birbiriyle iletişim kurarlar. Ancak bir nöron bu elektriksel sinyali thalamus’tan alıp ilgili bölgeye kadar iletemez. Nöronların bu elektriksel iletiyi sürdürürken birbiriyle yardımlaşması gerekir. Nöronlar arasında “sinaptik boşluk” adı verilen boşluklar bulunur (ve hayır, “boş beyinli” olduğunu düşündüğünüz insanların beyni tamamen bu boşluklardan oluşmuyor).
Nöronlar, bir hücre gövdesi ve gövdeden dallanan uzantılardan oluşur. Bu uzantılara “akson” ismi verilir. Bilgi girişi, uzantının ucundaki dendritlerden sağlanır, hücre çekirdeğinden geçer, aksonlarda uzun bir yol kat eder ve uç terminallere gelir. Uç terminallerden sonrası az önce sözünü ettiğimiz boşluktur. Peki, elektrik atımı bu boşlukta nasıl ilerler? Bir sonraki nörona nasıl iletilir?
Nörokimyasal nedir?
Nöronların uç terminalleri, içinde ufak molekülleri barındıran kesecikler gibidir. Bu keseciklerin içindeki moleküller, bizim “ruh halimizi” belirleyen kimyasallardır. Basit molekül yapılarında olanlarına “nörotransmitter” ve uzun molekül yapılarında olanlarına “nöropeptid” ismi verilen bu moleküler bileşikler, vücudumuzdaki aminoasitlerden sentezlenir. Nöronlar, birbirine gönderdikleri elektrik sinyalleri esnasında sinaptik boşluklarda bir nörondan diğer alıcıya aktarılan kimyasal bileşiklerle de gerekli mesaj iletilir.
Aslında bizim üzgün, sinirli, takıntılı, mutlu, kendinden emin, dikkatli ya da dikkatsiz … oluşumuzu bu nörokimyasallar belirler. Nörokimyasallar “yolak” adı verilen iletim kanallarından geçer. Her nörokimyasal beynin her nöron ucundan salınmıyor. İnsanın ruh halini belirlemede, bu kimyasalların geçtiği yolakların da önemi büyük oluyor. Fareler üzerinde yapılan araştırmalara ve makalelere göre öğrenme ve hafıza sistemlerini çalıştıran ana nörokimyasallar ve yolakları şöyle,
Glutamat:
Öğrenme ve hafıza ile ilgili nörokimyasal sistemlerin en başında glutamat gelir. Glutamat, merkezi sinir sisteminin uyarıcı nörotransmitter madde olarak bilinir. Çok etkin çalışırsa kişi agresif, huzursuz bir psikolojik durum gösterir. Bilişsel işlevlerin azalmasında glutamat eksikliğinin etkisi olduğu üzerine araştırmalar yapılmaktadır.
GABA:
Gama amino butrik asit, beynin doğal sakinleştiricisidir. Glutamat ile tersi yönde çalışır. Böylelikle agresif, sinirli, her an panik atak krizi geçirmeye hazır kişiler olmak yerine sinirine ve neşesine hakim olan dengeli insanlar halinde yaşarız. GABA’nın az aktif olması, küçücük bir sorunda bile ciddi panikler ve ağır stresler yaşatır.
Dopamin:
Dopamin ne işe yarar? Haz, ödüllendirme, başarma hissi, hayattan keyif almak ile ilgili olan tüm duygular, okunması da söylenmesi de zor olan “mezokortikolimbik yolak”tan geçer. Haz ve keyfe, bu bölgede salınan dopamin aracılık eder. Dopaminin aşırı faaliyeti kafanın içinde sesler duyma, hezeyan gibi belirtilerle kendisini gösterir. Bilişsel işlevlerde azalma ile kendini gösteren negatif belirtiler de dopamin iletimindeki azalmaya işaret eder.
Asetilkolin:
Beynin “septum” denilen bölgesi ile hipokampüs arasındaki yolaktaki iletişimi sağlayan asetilkolin, öğrenme ve bellek süreçlerini düzenler. Asetilkolinin bu yolakta eksikliği öğrenme güçlüğü, bellek bulanıklığına yol açar. Asetilkolin eksikliği ilerleyen dönemlerde demans ve Alzheimer hastalığına neden olur.
Serotonin:
Her ne kadar “mutluluk hormonu” olarak adlandırılmışsa da serotonin bir hormon değildir. Dışarıdan serotonin takviyesi yapılan insanlarda ekstra mutluluk, canlılık ve zindelik hissi görülmediği de bilimsel olarak ispatlanmıştır. Serotoninin temel görevi, hayal kurdurtmaktır. Uyku ve uyanıklığı düzenler. Akşam saatlerinde insanları uykulu hissettirir. (Tüm bunların mutluluk ile göreceli bir ilişkisi vardır, evet.) Beynindeki serotoninin önemli bir kısmı beyinde bulunan rafe çekirdeğindedir.
Serotonin, rafe çekirdeğinden kendi yolaklarıyla, omurilik kanalına kadar gider. Burada salıverilen ve omuriliğe kadar giden yolaktaki serotonin özellikle ağrı kontrolüne katkı sağlar. Serotoninin mutluluğu artırdığı düşüncesi ile alınan bitkisel ilaçlar, kimi zaman çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Serotonin sendromu çocuklar için çok büyük bir risktir ve serotonin artırıcı aktiviteler için uzman önerilerine, egzersizlere ağırlık vermek önemlidir.
Norepinefrin:
Diğer adıyla noradrenalin, beyinde uyanıklık, heyecan ve duygu durumunu belirler. Kan basıncı ve kalp atımı düzenlemesinden sorumludur. Beyin sapının biraz üzerindeki lokus serulens bölgesinden başlar, beyin kabuğunun içinde birçok yere ulaşan büyük bir yolak sistemi aracılığı ile sinir iletimine aracılık yapar. Aşırı norepinefrin aktivitesi kaygı, sinirlilik ve diken üzerinde olma durumunu getirir. Aşırı kendine güven, anlamsız gülme krizleri, fazla konuşma ve riskli davranışlarda kendisini gösteren mani hali ortaya çıkar. Norepinefrinin yavaş ya da yetersiz salınımı ise kendine güvensizlik, depresif duygu durumu, kendini suçlama ve enerji düşüklüğü oluşur.
PEKİ BU BİLGİYİ EĞİTİMDE NASIL KULLANACAĞIZ?
Çocuklarımıza özel, bireysel eğitim programı hazırlarken beyin bilgisinden yararlanmayı çok seviyoruz. Beyin temelli eğitimler hazırlamak ülkemizde çok yaygın değil. Dünyadaki eğitim psikolojisi beyin temelli öğrenme programları örneklerinde ise gözden kaçan en büyük konunun nörotransmitterler olduğunu gözlemledik. Nörotransmitter nedir? Sorusunun en güzel yanıtı şudur: Nörotransmitterler beynin hormonlarıdır ve sinirler arası iletimin kolay ve hızlı olmasını sağlarlar. Demek oluyor ki hazırladığımız program ne kadar etkili olursa olsun, beyin hormonları olması gereken düzeyde değilse öğrenme hızlı olamayacaktır. Bu yüzden sizinle hangi hormonların öğrenmeyi etkilediği, uygun düzeyde olmadığında görülen belirtiler ve bu problemleri ortadan kaldırmak için yapılacak üzerine minik bilgiler sunacağız.
Glutamat:
Glutamat, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde normalden yüksektir ve disleksiye yol açabilmektedir. Bu da okuma alanında problemlere yol açmaktadır.
Glutamat et ürünlerinde bulunan bir aminoasittir ve iddia edildiği gibi zehirli bir madde değildir. Glutamat beyinde öğrenme ve hafıza için önemli bir beyin hormonudur. Et ürünlerini çocuğumuzun beslenmesinde tutmak bu beyin hormonunun görevlerini yerine getirebilmesi için çok önemli.
Glutamatın yan ürünlerinden biri olan gama aminobütirik asit, aynı zamanda GABA hormonunun da yapıtaşıdır.
GABA:
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde GABA düzeylerinin düşük olduğu belirlenmiştir. Bu durum DEHB olan bireylerin sakin kalmasını zorlaştırmaktadır.
Beslenme programımızda pirinç, taze fasulye, tatlı patates, ıspanak, kestane ve özellikle probiyotikli gıdaların bulunması GABA miktarını arttıracaktır. Bunun yanı sıra spor ve özellikle yoga GABA miktarını arttırmak için önemli.
Dopamin:
Dopamin eksikliği, otizm spektrum bozukluğu olan bireylerde görülmektedir. Kendine zarar verme (oto-mutilasyon) gibi problem davranışların altında da dopamin eksikliğinin olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır.
Dopamin fazlalığı ise disleksi olan bireylerde görülmektedir. Yüksek dopamin bolca gündüz düşüne yol açarak dış dünyaya konsantre olmayı zorlaştırmaktadır.
İsteksizliği, motivasyonsuzluğu azaltmak ve dopamin düzeyini arttırmak için bol güneş ışığı ve açık havaya ihtiyacımız var. Bu da çocuğumuzla geçirdiğimiz park saatlerimizi arttırmamız gerektiğini gösteriyor. Bolca kaliteli proteine ihtiyacımız var, bunun için çocuklarımızın beslenmesinde yumurta, et ve süt ürünleri, bakliyatlar, muz, kuruyemişler ve avokadoya yer ayırmalıyız. Tüm bunların sindirilip sentezlenmesi bağırsaklarda gerçekleştiğinden probiyotik içerikli turşu, turşu suyu, sirke, kefir ve probiyotikli yoğurtlar gibi lezzetli gıdalara çocuklarımızın beslenmesinde yer vermeliyiz.
Ayrıca doymuş yağ, karbonhidrat ve şeker oranı yüksek gıdalardan çocuklarımızı uzak tutmalıyız. Dopamin çikolata ve benzeri doymuş yağ, karbonhidrat ve şeker içeren yiyecekler tüketildiğinde daha çok arttığı düşünülür. Bu maddeler ilk anda dopamini taklit eder. Kendimizi mutlu ve motive hissetmemizi sağlar. Ancak geri çekilmesi sırasında motivasyon ve mutluluğu ilk andan da düşük bir düzeye çeker. Bu, daha çok tüketme isteğine yol açar. Bu yiyecekler, dopamin düzeylerini alt üst ederek bizi olduğumuzdan mutsuz hissettirmektedir. Ve elbette ki çay ve kahve için de aynı şey geçerli, ama siz zaten çocuklarınıza çay, kahve içirmediğinizden söyleme gereği bile duymadık.
Motivasyonun artması için dopaminin yanı sıra motivasyonun nasıl bir duygu olduğunu çocuğumuza hatırlatmak için abartılı tepkilerle heyecanlandığımız oyunlar oynayalım. Oyun sırasında ise mutluluğumuzu ve etkinliğin bize verdiği hazzı bol bol sözel olarak ifade edelim. Böylece çocuğumuza model olarak bir işi yapmanın ve motivasyonun ne kadar mutluluk verici olduğunu aktarmış oluruz. Ayrıca çocuklarımızla kısa ve uzun vadeli hedefler koyup, bu hedefleri görselleştirip gerçekleştirdiklerimiz için kutlamalar yapmak da motivasyonun öğretimi için önemli. Çocuğumuzla birlikte koşmak, oynamak, egzersiz yapmak ve meditasyon yapmak ya da ibadet etmek de dopamini yükselten aktivitelerdir.
Asetilkolin:
Miyelinleşmeyi sağlayan asetilkolin hormonu da glutamat gibi DEHB’li ve disleksi olan bireylerde normalden yüksektir. Aynı zamanda zihinsel engelli bireylerde de asetilkolin düzeylerinde farklılık gözlenmektedir. Beyinde öğrenme miyelinleşme sayesinde olduğundan, düzeylerindeki anormali, öğrenmeyi zorlaştırmaktadır.
Asetilkolinin optimal düzeye ulaşması için beslenme rutinimize yumurta sarısı, sakatat, soya gibi kolinden zengin gıdaları eklemeliyiz. Kolinin asetilkoline dönüşmesine yardımcı olan B-5 vitamini içerikli et, süt, mantar, yer fıstığı ve sebzeleri de unutmamalıyız.
Eğitim programında ise eş zamanlı olarak odaklanma ve uyanıklık düzeyini arttıran etkinlikler eklenmelidir. Asetilkolin eksikliğinde ortaya çıkan agresifliği azaltmak için de öfkeyle baş etme yöntemleri üzerine drama ve sosyal hikâye çalışmaları yapılabilir.
Serotonin:
Bağırsak ikinci beyin mi iddialarının sebebi: Serotonin. Serotonin, bağırsakta üretildiğinden, bağırsak florasındaki bir dengesizlik, serotonin üretimini azaltarak rahatlamamızı ve mutlu olmamızı engellemektedir. Bu yüzden probiyotikli gıdalar tüketmek bağırsak floramızı dengede tutarak, mutlu ve rahat olmamızı sağlar. Mutlu ve huzurlu bir bireyin odaklanma ve öğrenme becerileri daha iyi bir düzeye ulaşır. Ayrıca uyku hormonu melatonin de serotoninden sentezlendiği için, uyku kalitemiz artacak, rahat uyku sayesinde öğrenmenin kalıcılığı artacaktır.
Yapılan araştırmalar bazı otizmli bireylerde görülen serotonin düzeylerindeki farklılıkların uyku ve öğrenme problemlerine yol açtığını göstermektedir.
Güneş ve doğada bulunmak, toprağa dokunmak serotonini arttırmanın en hızlı yolu. Yine AVM’ler yerine parklara gitmemiz ve ayakkabılarımızı çıkararak bol bol çimenlerde koşturmamız gerekiyor. Dua ya da meditasyona vakit ayırmak, spor yapmak ve sosyalleşmek de serotonini arttırıyor.
Beslenme düzenimizde ise et, balık, tavuk ve yumurta gibi hayvansal proteinler yine çok önemli. Bunun haricinde kabak çekirdeği başta olmak üzere kuruyemişler ve nohutgiller de serotonini yükseltmekte. B6 vitamini almayı da ihmal etmiyoruz.
Norepinefrin:
Otimzli çocuklarda nörepinefrin düzeylerinin düşük olduğu belirlenmiştir. Bu bedensel uyarılmışlık düzeylerini bozmaktadır.
Norepinefrin, nam-ı diğer noradrenalin azlığı kaygıya yol açmakta. Yüksek kaygı düzeyleri ise öğrenmenin kalıcılığını engelliyor. Serotoninden üretildiği için, serotonini arttırmak için yapacağımız her şey burada da geçerli. Ayrıca serotoninden sentezlenmesi için vitamin C, D, B6 ile folik asit içeren gıdalar tüketmemiz gerekiyor.