- 1.Messi ve Otizm
- 2.Otizm Şifacıları
- 3.Aspergerli Aktivist Greta
- 4.“Dizilerde oluyor” Deyip Geçmeyin, Hayat Kadar Gerçek!
- 5.OSB Tedavi Alternatifleri: Şarlatanlık Mı, Mucize Mi?
- 6.Mehmetçik İlkokulu’nda Neler Oldu?
- 7.Aşı Otizm Yapıyor! (mu?)
- 8.Otizmin farkında, Alper’in yanındayız.
- 9.Koronavirüs ve Karantinada Yaşam
- 10.Süreç yavaş olabilir. Ama pes etmek, hızlandırmayacak.
- 11.Karantina Gezi Rehberi – Yurtiçi
- 12.Babalar Günü ve Özel Babalara 5 Öneri
- 13.Yeni Normal ve Özel Bireyler
- 14.Dürtü kontrol bozukluğu
Bilimsel bir seminerin ortasında, izleyicilerin arasından bir kadın ısrarla söz ister. Semineri veren kişi kadına söz verir. Kadın şunu söyler: “Ben şifacıyım, dilerseniz size hemen burada bir check-up uygulayabilirim”.
Bunu nasıl yapacağını sorduklarında da kendinden oldukça emin bir tavırla şöyle der: “Ellerimle.”
İnanç sistemimiz, birkaç parçanın birbirini desteklemesiyle gelişir. Bu parçalar aile, sosyal çevre ve kendi bilinçaltı filtrelerimizdir. Filtreleme sürekli devam ettiği için inanç sistemimiz de paralel olarak gelişmeye devam eder. Yaşanan zorlukların derecesi ve duygusal boşluklar kişinin, var olan durumuna mantıklı bir anlam getirmeye çalışmasına da neden olur. Belirli bir örüntüden yoksun ve gelişigüzel bir dizi olayın sonucunda kişi zor bir durumda kalan herkesin hissedeceği gibi kendisini çaresiz ve şaşkın hisseder. Bu çaresizlik, insanı dini olarak daha yoğun bir inanışa sürüklediği gibi, bilimsel çıkarımları olmayan ve hatta doktor bile olmayan insanlara da inanmaya yol açabilir.
Belli bir yaşanmışlıktan sonra insan, okuduğuna değil duyduğuna inanmaya eğilimli olur. Bunda okuma oranlarının azlığı ve okumanın bir alışkanlık olmamasının getirdiği bir handikap da var elbette. Duyduğumuza inanma oranımız arttıkça, kimlerden duymak istediğimizi de bilinçsizce ayarlamaya başlarız. “Artık onunla konuşmak istemiyorum”, “….. hanım benim enerjimi emiyor, ondan mümkün olduğunca kaçıyorum” diyerek, kendi inanç sistemimize ve kişisel yapımıza daha uygun insanlarla bir araya gelir, kendi limbik sistemimizi mutlu eden sosyal iletişimlere ağırlık veririz.
Tıpkı başta yazdığım “Elleriyle check up yapmak isteyen hanım” gibi, bizler de inanç sistemlerimizi ve sosyal hayatımızı birbirine paralel şekilde geçirerek, psikolojik huzura ulaşmaya çalışırız.
Eğer zor bir durumdaysak ve inanç sistemimiz de duyduğumuz bilgiyi, mantığımızı ve hatta hislerimizi hiçe sayarak “doğru”layan bir şarlatanın eline düşmüşse, o zaman vay halimize.
İşte otizm spektrum bozukluğu yaşayan bireylerin birinci derece yakınlarının da geçtiğimiz günlerde yaşadığı sıkıntı buna çok benzer bir sıkıntı oldu. Eylül ayının başlarında, sosyal medya üzerinden çaresiz ailelere ulaşarak “Otizmi bitiriyorum” deyip tonla para götüren bir şarlatan yakalandı. Bu kişi il il dolaşarak kendi bulduğu tedavi yöntemi ile diyabet, çölyak ve otizm spektrum bozukluğunu tedavi ettiğini ileri sürdü. Ona inanan ailelerden ciddi miktarlarda paralar alarak, çocuklara çeşitli işkenceler uyguladı. İşkenceler demekte bir beis yok; zira damar yolu açmak için ağzına havlu tıkayıp üç tane izbandut gibi adamın üzerine yüklenmesi, sadece osb olan bir çocuk için değil tüm çocuklar için korkutucu.
Çaresizlikten kime gideceğinizi bilemediğiniz zaman, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şu muhteşem dizelerini hatırlayın: Çaresizseniz, çare sizsiniz! Aklın, mantığın gösterdiği yoldan ayrılmadan siz çare olun, elbette ki yüreğinizin sesini dinleyerek, doktor ve terapistlerin yönlendirmesiyle, aklın ve bilimin ışığından ayrılmadan.
Bu şarlatanlar, bu inanç simsarları, bu psikopatlar olduğu sürece, ışığı bulmamız daha da kolay olacaktır, malum karanlık her yerde. Hepimize kolay gelsin.